Ülkemiz toprakları stratejik açıdan dünyanın en kritik konumunda bulunmaktadır. Ülkenin bu denli önemli bir konumda bulunması bence atalarımızın bize bıraktığı en büyük miraslardan biridir. Aynı zamanda coğrafya itibariyle sorunlar, siyasal-politik riskler ve savaş yaklaşık bin yıldır hüküm sürdüğümüz bu coğrafyada tarih boyunca hiç eksik olmamış, Anadolu'da ve dersaadet deryalarından çok kanlar akmıştır.
Tüm bu risklerin yanında birde ülkemiz ve eski İmparatorluğumuz topraklarında ciddi yıkıcı depremler yaşanmıştır. Coğrafyanın kader olduğu hepimizin malumu, öyleyse bizlerde ülke olarak kaderimizi kabullenerek rıza gösterip çok çalışmalı ve tüm risklere karşı ortak tedbirler almalıyız. Son yüzyılda alınan en ciddi tedbirlerin başında kentsel dönüşüm gelmektedir. Gerek vatandaş gerekse bürokrat olarak kentsel dönüşümde çıkan problemlere kalıcı ve akılcı çözümler bulmak herkesin elini taşın altına koyması gerektiği çok ciddi bir sorumluluktur. Bir kez daha ciddi can kayıpları yaşamamak içinse kentsel dönüşüm ve yatay mimari hayati öneme sahip iki büyük husustur. Bu hususların önemi toplumun tüm kesimleri tarafından henüz net anlaşılamasa da, toplumun tüm paydaşları tarafından kabullenilmesi ve benimsenmesi gerekir. Bir insanın hayatının toplam popülizm ve rantın her türlüsünden daha değerli olduğunu asla unutmamak gerekir. Sismolojik olarak bizden çok daha beter bir konumda bulunan Japonya'da 11 Mart 2011 tarihinde yaşanan Tohoku depreminde yaklaşık 20.000 insan hayatını kaybetmiştir. Benzer bir depremin Marmara Bölgesi civarında yaşanacağını düşünürsek rakamların en az yüzbinlerle ifade edilebileceği gerçeği ülkemizin en ciddi sorunlarından biridir.
2011 tarihinde başlayan Suriye iç savaşı sebebiyle bölgeden Avrupa ve Türkiye'ye göç eden milyonlarca insan, özellikle ülkemizde önce kiralık gayrimenkullerin, sonra satılık konutların ve sonrada lüks gayrimenkuller ile diğer arsa ve arazi fiyatlarının artışına etken sebeplerden biridir. Avrupa'nın ise kapılarını mültecilere doğrudan ve dolaylı yollardan kapatması, göçün büyük bir kısmının ülkemizde kalmasına sebep olmuştur. Ayrıca yine özellikle vasıfsız işgücü sağlanmasında etkin rol oynamıştır. Ve yine sadece Suriye ile kalmayıp diğer Ortadoğu ve Asya kıtalarından ülkemize gelen ve gelmesi beklenen diğer mültecilerin ülkemiz gayrimenkul sektörü üzerinde oluşturacağı etkiyi bir kez daha bekleyip hep birlikte göreceğiz.
Bir diğer husus ise ilk olarak 1973 yılında kurulan pkk terör örgütüne karşı 2015 yılında tarihin en büyük mücadelesi verilmeye başlanmıştır. Yurtiçi ve yurtdışında verilen bu mücadelenin sonucunda Güneydoğu'dan tüm Türkiye ve Batı'ya kısa zamanda güçlü bir nüfus göçü yaşanmıştır. Bu göçün önemli bir kaç etkisinden bahsetmek istiyorum. Göç edilen bölgelerde nitelikli ve niteliksiz iş gücü arzı oluşmuş, organik olarak gelişimi devam eden sanayi bölgelerinde bulunan fabrikaların yaşadığı nitelikli ve niteliksiz istihdam sorunu büyük bir ölçüde bu sebeple hallolmuştur. Sanayi bölgelerinde iş gücü artışı, nüfusun konut ve diğer ihtiyaçları sebebiyle bir kaç sene içinde bölge gayrimenkulleri değerini çift haneli sayılara kadar katlamıştır.
Jeopolitik etkilere etki eden bir diğer önemli faktör siyasal istikrardır. Dünyada binlerce yıldır süren savaşın hiç alışık olmadığımız şekli olarak ekonomik, akademik, sosyal, sağlık gibi konularda soğuk bir şekilde küresel şirketler, vakıflar ve örgütler üzerinden devam etmesi, dünyada siyasal istikrarsızlığı olan herhangi bir ülkeyi silahsız hale getiriyor ve uzun bir süre bu soğuk savaşın ezilen tarafı olmaktan alıkoyamıyor. Bazı Ortadoğu ülkeleri ve diğer sömürülen ülkeler bunun en açık delîlidir. Bu yüzden ülkede bireysel ve toplumsal, ekonomik ve sosyal refahın artması için gayrimenkul sektörünün tek başına büyümesi yeterli olmaz. Endüstride, enerjide, tarımda, otomotivde, teknolojide, ticarette ve diğer sosyal kavramlarda dahil hayatın her alanında bir adım önde olmayan ülkelerin gelecekte güç sahnesinde yer alamayacağı bir dünyaya doğru evrilmekteyiz. Ülke olarak son yüzyılda ilk kez dünyada güncel bir yarışta otonom savunma sanayii atağıyla üstünlüğü elde ettik. Bu üstünlüğü sosyoloji, ekonomi, kültür, teknoloji, adalet ve liyâkat gibi hususlarda da elde edeceğimiz takdirde ülke olarak dünyada geçerli güç olmamak için sebep kalmayacağına inanmaktayım.